ZEYNEB BİNT-İ CAHŞ R.ANHA زينب
بنت جحش:
Peygamber efendimizin
mübârek hanımlarından. İsmi Zeyneb, Künyesi Ümmü Hakem’di. Beni
Esad kabilesinden Burre’nin
kızı olup, annesi Resûlullah’ın halası Ümeyme’dir. Burre Îmân etmediği için
Cahş denildi. Mekke’de
Bi’setten yirmi sene önce doğup, Medine’de 20 (m. 640) yılında vefât etti.
Hz. Zeyneb ilk îmân
edenlerdendi. Mekke’den Medine’ye hicret etti. Bekârdı. Resûlullah (s.a.v.)
azadlı kölesi olan Zeyd bin
Hârise’ye 2 (m. 623) yılında nikâhlandı. Zeyd bin Hârise(r.a.) Hz. Zeyneb’in
hakkını gözetemediğinden
bir yıl sonra hicretin üçüncü senesinde ayrıldılar. Hz. Zeyneb, Zeyd’den (r.a.)
ayrıldıktan sonra geçen bir
kaç ay içinde, bir azadlı tarafından zevceliğe lâyık görülmemiş bir duruma
düşmesini düşünüp,
üzülüyordu. Resûl aleyhisselâm, halasının kızının durumuna üzülüp, onun
şerefini
iade etmek, aynı zamanda
bir cahiliyye âdeti olan, evlâtlıkların zevceleriyle evlenme yasağını ortadan
kaldırmak isteyerek, Hz.
Zeyneb’i nikâh etmek istedi. Zeyneb (r.anha) bunu işitince, sevincinden iki
rekât
namaz kılıp, “Yâ Rabbi!
Senin Resûlün beni istiyor. Eğer onun zevceliği ile şereflenmemi takdir buyur-
dun ise, beni ona sen ver”
diye duâ etti. Duâsı kabul olup, Ahzâb sûresinin otuzyedinci âyet-i kerîmesi
gelerek “Zeyd, onun
hakkında istediğini yapdıktan sonra (yani Zeyneb’i boşadıktan sonra), biz,
onu sana zevce eyledik”
buyuruldu. Zeyneb’in nikâhını Allahü teâlâ yapdığı için, Resûlullah (s.a.v.)
ayrıca nikâh yapmadı. Hz.
Zeyneb bununla her an öğünür ve her kadını babası evlendirir. Beni ise,
Allahü teâlâ nikâhladı,
derdi. O zaman otuzsekiz yaşında idi.
Hz. Zeyneb’in, Zeyd bin
Hârise ile nikâhlanıp evlenmesi ile, Eshâb-ı kirâm arasında hâlâ devam
eden bir çok örf ve
âdetlerin (gelenek görenek) ortadan kalkması sağlanmıştır. Meselâ önceleri halk
zannederdi ki, evlâd
edinilmiş, bulunan kimse, kendi öz evlâdı hükmünü almaktadır. Cenâb-ı Hak, son
Peygamberi vasıtasıyla
amelen bu hususu değiştirmiş ve ortadan kaldırmıştır. Hür kimse ile köleyi aynı
seviyede tutmuştur. Aradaki
imtiyazı ortadan silip atmıştır. Hz. Zeyd gibi bir köleyi, Benî Hâşim ile aynı
seviyeye getirmiştir.
Fransız’ların edebsiz şâiri Volter, Resûlullahın (s.a.v.) Hz. Zeyneb’i
zevceliğe kabul
buyurmasını, târihlere,
vak’a ve haberlere taban tabana zıd ve uydurma, adî ve alçak iftiralarla, şiir
düzerek
bir tiyatro kitabı
yazmıştır. Edebiyat ve fikir adamına yakışmayan bu çirkin, iğrenç yazısı,
kendisini
aforoz etmiş olan, büyük
düşmanı papanın hoşuna gitmiş, kendisini okşayıcı mektub yazmıştır.
Müslümanların
halifesi, Sultan ikinci
Abdülhamid Hân, bu piyesin sahnede oynatılacağını işitince, Fransa ve
İngiltere hükûmetlerine
ültimatom vererek hemen önlemiş, bütün insanlığı, yüz kızartıcı, aşağılıklardan
kurtarmışdır.
Hz. Zeyneb’in düğün gecesi
Peygamber efendimizin bir mucizesi daha görüldü. Duâsının bereketiyle
az yemek çoğaldı. Bütün
davetliler yediği halde, Enes bin Mâlik’in (r.a.) annesi Ümmü Süleym’in
gönderdiği yemek hiç
azalmadı. Enes bin Mâlik, (r.a.) “Üçyüz kişi kadar yediği halde Peygamberimiz
yemeği kaldır buyurmasıyla
kabtaki yemeğin ortaya koyduğum zamanda mı çoktu, yoksa kaldırdığım
zamanda mı? anlıyamadım”
buyurdular.
Hz. Zeyneb, ihsanı, sadakayı
pekçok severdi. El işlerinde de mâhir idi. İşlediği şeyleri ve eline geçen
herşeyi akrabasına ve
fakîrlere verirdi. Hz. Resûlullah; Hz. Zeyneb’in vefâtını şu hadîs-i şerîf ile
haber
verdi: “Zevcelerim
arasında, bana en önce kavuşacak olanı, eli uzun olanıdır” Peygamber
efendimizin
(s.a.v.) pek çok iltifatına
kavuşarak, yüksek makamlara sahip oldu. Sadaka ve ihsanı o kadar
çoktur ki; Hz.
Resûlullah’ın vefâtından sonra, halife Ömer (r.a.) Ezvâc-ı Mutahherâtın her
birine onikibin
dirhem verirdi. Bunu alır almaz
hepsini sadaka eder, dağıtırdı. Nesilden nesile intikal eden bir menkıbede
Hz. Zeyneb, Hz. Ömer’den
hediyye gelince, O’na duâ etti. “Buna benden daha fazla ihtiyaç sahipleri
vardır. Onu şuraya koyun,
üzerini örtün” sonra kendisinin bir peçesini parçalayarak onu kese yaptı ve bu
keselerle parayı
akrabalarından muhtaç olanlara ve yetimlere dağıttı. Sonra da elini kaldırarak,
“Allahım,
bundan sonra bana Ömer’in
atiyyesini nasîb etme” buyurdu. Hakikaten o sene vefât etti. Resûlullahdan
sonra, Zevcât-ı tâhirât
(r.anhünne) arasında, en önce vefât eden budur. Hz. Zeyneb, Hicretin yirminci
yılında elliüç yaşında
Medine’de vefât etti. Na’şının, Peygamberimizin Serir’i üzerine konularak
taşınmasını
vasiyet ettiğinden, öyle
yapıldı. Cenâze namazını Halife Hz. Ömer kıldırdı. Tabutu Baki’ Kabristanlığına
getirilirken kardeşi Ahmed
bin Cahş âmâ haliyle ağlıyordu. Hz. Ömer, Ahmed’in ağlamasını işitince
“Ey Ahmed, tabuttan
uzaklaş! Cemâat seni sıkıştırmasın. Zeyneb’in tabutunu taşımak için kalabalık
fazlalaşıyor”
buyurdu. Ahmed ise; “Yâ
Ömer! Bu her türlü hayır ve bereketi sayesinde kazandığımız kız
kardeşimizdir. Bu ağıt
yüreğimdeki ateşi soğutuyor.” dedi. Defn edileceği esnada Hz. Ömer, Zevcâtı
Tâhirâta, Hz. Zeyneb’i
kimin kabre koyabileceğini sordu; Sağlığında O’nu görmek, kimlere helâl ise,
kabrine
de onlar girer,
indirirler!” Cevâbı üzerine; Muhammed bin Abdullah bin Cahş, Üsâme bin Zeyd,
Abdullah
bin Ubey, Ahmed bin Cahş ve
Muhammed bin Talha kabre indirdiler. Bunlar hep yakın akrabasıydı.
Hz. Âişe, onun vefâtı üzerine,
“O se’âdetli ve iyi hatun aramızdan gitti. Yetimler ve dullar hamisiz
kaldılar.” buyurdu. Hz.
Âişe, Hz. Zeyneb’i çok medh ve sena ederdi. O’nun hakkında “İster dînî
muameleler
olsun, ister takva ve
sadâkat olsun, ister sıla-i rahm olsun, isterse cömertlik ve fedâkârlık olsun,
Zeyneb’den daha iyi hiçbir
hatun yoktur.” Yine “Resûlullahın (s.a.v.) zevceleri içinde Zeyneb’den başka
kimse, zat-ı se’âdetlerine
yakınlık bakımından benimle boy ölçüşemez.” ve tekrar “Allahü teâlâ, Zeyneb
binti Cahş’a rahmet eyleye.
Hakikaten dünyâda onun mertebesinde hiç bir hatun yoktu. Hak teâlâ, Nebîsini
onunla evlenmeye sevk
eyleyip, Kur’ânın bazı ahkâmını indirmiştir” buyurdu. Hz. Ümmü Seleme de,
Hz. Zeyneb hakkında:
“Zeyneb salih, oruç tutan ve ibâdetle vakit geçiren bir hatundu.” buyurdu. Çok
hassastı. Kuvvetli bir
edebiyatçıydı. Onbir hadîs-i şerîf nakil etti. Bunlardan biri;
“Allahü teâlâya ve âhiret
gününe îmân eden bir kadının zevcinden başka bir ölü için üç
günden fazla yas tutması
helâl değildir. Lâkin kadını zevcine karşı dört ay on gün teessürünü
ifâde eder.”
KAYNAKLAR:
1) Tabakât İbn-i Sa’d
cild-8, sh-101
2) Üsüd-ül-gâbe cild-5,
sh-463, 464
3) El-Îsâbe, cild-4, sh-313
4) El-İstiâb cild-4, sh-313
5) Târîh-i hamîs cild-1,
sh-563, 564
6) Sahîh-i Buhârî cild-6, sh-122,
25, 26
7) Sahîh-i Müslim cild-4,
sh-149, 152
8) Tam İlmihâl Se’âdet-i
Ebediyye 34. baskı, sh-334, 975, 1088, 1089